1976 üniversite yılları…
Ankara Konur Sokak’ta bir yurtta kalıyorum. Sabahın köründe kalk, giyin, kuşan, Kızılay’da Gima’nın önünden dolmuş kuyruğuna gir ve okula git.
Kışlar zor geçiyor, yağan kar erimeden tekrar yağıyor, altları buz, bastın mı kayarsın. Kaymamak için o zamanların apartman topuklarına çorap geçiriyoruz, kaydın mı yandın, soluğu Soysal Pasajı’nda ya da pikniğin önünde alırsın. Karşı tarafta nereye çarpacağın dolmuş kuyruğunun uzunluğuna bağlı.
Soğuk damarlarımıza kadar işlemiş. O zamanların antilop ve kaşe midi maxi mantolar üzerinde olsa bile çenen birbirine vurdukça çat çat sesler kulağında. Okul sonrası dönüş yolunda yine aynı şeyler. Tabii bu arada Emek’teki tek kütüphane olan Milli Kütüphane’de bir hafta önce randevu alıp ansiklopedilerden ödev yapmayacaksan yurda dönersin, sonra kapkara olan ağzını burnunu doğalgaz yok, kömür yanıyor her yerde, temizleme sonrası aşçımız Ali abinin pişirdiklerini ye, derse devam.
Hafta sonları yurt müdiresinin izinli olması nedeniyle bana lütfettiği yurt sorumluluğundan vakit bulabilirsek hemen Gima’nin üzerindeki set kafeteryada arkadaşlarla sohbet derken geçen seneler.
Şimdi öyle mi?
Önünde bilgisayar; Google’a yaz, yazıcıya parmağın yorulacak ama bas ödev çıksın. Bir kelimesini bile aklında tutama ama gene de bunalırsın. Hep bunları düşünürken bunun da yeri geldiğinde zor olduğunu rüyamda görsem inanmazdım.
Şu sıralar İstanbul’da torunlarımın ders takiplerini zaman zaman yardım ederek, zaman zaman iştirak ederek yardımcı olurken, ne kadar zor olduğunu gözlemledim. Sınıftaki gibi olmuyor. Aç bilgisayarı, bas düğmeye, olmuyormuş.
Bunu neden söyledim. Galiba haksızlık ettim, şu anki eğitim sistemini görünce. Hadi diyelim ki bir evde üç çocuk var. Hangi biri TV’den, hangi biri bilgisayardan dersi takip edecek; aynı sınıfta değil ki bu çocuklar bir velinin telefondaki serzenişi geldi aklıma.
“İnan yetişemiyorum Şerefnur hanım. Bilgisayar yok evimizde. Elimdeki telefonla gidip geliyorum üç çocuk arasında. Bir ona bir ötekine. Nasıl faydalı olacağımı şaşırdım.”
Çok da haklı, bu sistem kolay gibi görünse de alışık olmadığımız bir uygulama. Hem öğretmenler, hem de öğrenciler, hem de veliler için zor, belki zamanla daha işlevsel hale gelir. Buna da alışırız.
İşte bu yüzden. bizim zamanımız daha iyiymiş, ben yine bunu söyleyeceğim, varsın gece yarılarına kadar, hatta sabahlara kadar ders ödev yapalım, varsın zor koşullarda okula gidip gelelim. Kim ne derse desin, o yıllar güzeldi.
Her şey doğal, arkadaşlıklar, çevremiz, yediğimiz içtiğimiz, paylaşımlarımız.
Bu günlerde size zor gelse de, yıllar sonra tıpkı bizim gibi sizlerin de anılarında hoş bir anı olarak kalacak, özlem duyacaksınız. Siz bizlerden daha şanslı ama daha mutsuz nesillersiniz.
Neden mi? Bir sonraki yazımda buna değineceğim.
Evde kalın, sağlıkla kalın.
ASAYİŞ
17 Kasım 2024ASAYİŞ
17 Kasım 2024MANŞET
17 Kasım 2024ASAYİŞ
17 Kasım 2024EKONOMİ
17 Kasım 2024ASAYİŞ
17 Kasım 2024ASAYİŞ
17 Kasım 2024