DOLAR 34,2409 0.13%
EURO 37,3256 0.25%
ALTIN 2.934,440,28
BITCOIN 22971822.44365%
Antalya
23°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Alanyalı uzman KARAOĞLU ‘7 Ekim Krizi’ni yazdı

Alanyalı uzman KARAOĞLU ‘7 Ekim Krizi’ni yazdı

ABONE OL
08:39 - 16 Ekim 2024 08:39
Alanyalı uzman KARAOĞLU ‘7 Ekim Krizi’ni yazdı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Alanyalı Cumhurbaşkanlığı Uluslararası İlişkiler ve Ortadoğu Uzmanı Doç. Dr. Orhan Karaoğlu’nun kaleme aldığı “7 Ekim Krizinin Küresel ve Bölgesel Jeopolitiğe Yansımaları” başlıklı makale, Türkiye Araştırmaları Vakfı tarafından yayınlandı.

Cumhurbaşkanlığı Uluslararası İlişkiler ve Ortadoğu Uzmanı Doç. Dr. Orhan Karaoğlu, “7 Ekim Krizinin Küresel ve Bölgesel Jeopolitiğe Yansımaları” konusunu ele aldı. Karaoğlu’nun makalesi, Türkiye Araştırmaları Vakfı tarafından yayınlandı. Karaoğlu, makalesinde “Jeopolitik rekabetin eskisinden daha da sert olacağı bir döneme doğru giriyoruz” öngörüsüne yer verdi.

İşte o makale:

‘İBRAHİM ANLAŞMALARI ARZUNUN İŞARETİ’

“7 Ekim 2023’ten önce Orta Doğu’da yeni bir jeopolitik düzen kurulma çabaları mevcuttu. Washington, Tahran ile nükleer programı konusunda üstü kapalı bir anlaşmaya varmıştı; bu anlaşmaya göre İran, sınırlı bir mali rahatlama karşılığında nükleer programını fiilen durdurmuştu. ABD, Suudi Arabistan ile bir savunma anlaşması üzerinde çalışıyordu ve bu da Suudi Arabistan-İsrail ilişkilerini normalleştirmesine yol açacaktı.

Washington, Çin’in bölgede artan etkisini dengelemek için Hindistan’ı Orta Doğu üzerinden Avrupa’ya bağlayacak iddialı bir ticaret koridoru planladığını duyurmuştu.

Bununla birlikte her şey güllük gülistanlık değildi. Tahran ile Washington arasındaki gerilim geçmişe kıyasla daha düşük olsa da yüksek seyretmeye devam ediyordu. İsrail hükümeti, Batı Şeria’daki yerleşim birimlerini genişletmekle meşguldü ve bu durum tabiiyetiyle Filistinlilerin öfkesine yol açıyordu. İsrail de Filistinlilere anlamlı tavizler vermese de Arap devletleri ve Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmişti.

İbrahim Anlaşmaları, eski paradigmaların dışına çıkmaya yönelik siyasi bir arzunun işaretiydi. Suudi Arabistan ve İran’ın geçici yakınlaşması, bölgenin en hararetli rekabetinde tansiyonun düşmesine işaret ediyordu. Bu yakınlaşmaya kısmen Çin’in aracılık etmesi ise başka bir gerçeğin altını çizdi: Amerika Birleşik Devletleri bölgedeki krizlerden ve çatışmalardan kendini açıkça kurtarmaya çalışırken giderek “çok kutuplu” hâle gelen dünyadaki diğer güçler de kendi yollarını çiziyordu.

Ayrıca İsrail ve Suudi Arabistan, bölgesel bir barış anlayışını müzakere ediyorlardı. Avrupa Birliği, BM’de Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Ürdün ile yoğun bir diyalog başlatmış; buna paralel olarak da İsrail ve Filistin yönetimi ile de daha geniş bir bölgesel istikrarın parçası olarak Filistin için ulusal altyapı oluşturmayı amaçlayan ayrı bir diyalog başlamıştı.

Ankara, İsrail de dahil olmak üzere bölge devletleriyle zedelenen ilişkilerini karşılıklı irade ile onarmak için yeniden tasarlanmış bir çabanın ortasındaydı. Diplomatik ilişkiler, 10 yılı aşkın bir sürenin ardından Ağustos 2022’de tamamen normale döndü. Özetle, farklı bir Orta Doğu planları yapılıyordu.

ORTA DOĞU’DA 7 EKİM 2023 KIRILMASI

İsrail-Hamas savaşının başladığı 7 Ekim 2023’ten bu yana geçen bir yılda Orta Doğu bir kez daha topyekûn savaşın eşiğine geldi. Bir yıl sonra, çatışma tamamen bölgeselleşti ve muazzam insani acılar yaşandı. İsrail, Hamas’ın saldırısına; Gazze’de 41 binden fazla insanın ölümüne, iki milyon insanın insanlık dışı koşullara sürüklenmesine neden olan ve en ağır suç olan soykırım suçlamasıyla BM Uluslararası Ceza Mahkemesinde sanık sandalyesinde oturduğu acımasız bir güç kullanımıyla karşılık verdi. ICC Savcısı, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant için tutuklama emri çıkarılmasını talep etti.

İlk aşamalardan itibaren çatışmanın yayılma riskinin yüksek olduğu açıktı. Fakat tansiyon çok yükselmemişti. 7 Ekim sonrası sürecin ilk evrelerinde bölgesel gerilim fazla tırmanmamıştı. İran ve Hizbullah daha sakindi. ABD de daha itidalli davranmaya çalıştı. Ayrıca İran, Suriye’de diplomatik bir yerleşkede bulunan askeri liderlerinden birini öldüren İsrail bombardımanına karşı cılız bir tepki verdi ve İsrail’e zarar vermeyen sembolik düzeyde kalacak birkaç füze gönderdi. İran ve Hizbullah’ın İsrail’in kendisine büyük itibar kaybettirecek bir savaşta yıpranmasını tercih ettiği (ya da İran’ın içinde bulunduğu ekonomik durumu itibariyle zorunlu olduğu) ve tam anlamıyla doğrudan bir çatışmaya girmekle ilgilenmediği bir süreç yaşadık.

ABD’nin de Irak ve Afganistan’daki talihsiz maceralardan sonra bölgede yeni bir çatışmaya dahil olmak gibi bir niyeti olmadığı, Çin ile yaşanan jeopolitik mücadeleye ve Ukrayna Savaşı’na odaklanma ihtiyacı olduğu görülüyordu.

Hizbullah’ın savaşa dahil olarak fırlattığı roketler on binlerce İsrailliyi yer değiştirmek zorunda bıraktı. Irak ile Suriye’de İran dostu milislerin karıştığı şiddet olayları ve Yemen’de Husi güçlerinin saldırıları yaşandı. İsrail, güvenliğinin ve bölgedeki hâkimiyet mücadelesinin İsrail-Filistin çatışmasının çok ötesine geçtiğinin farkında ve bu nedenle çatışmanın bölgesel odağını genişleten bir dizi operasyon başlattı. Ayrıca burada Netenyahu hükümetinin görevde kalma süresini uzatmak istediği de unutulmamalı. Çatışma yoğunluğunu koruduğu sürece hükümetin çökmesinin ve hesap verme aşamasının açılmasının düşünülemeyeceğinin farkında olan Netanyahu, bunu elinden geldiğince canlı tuttu ve savaşı genişletmekte ısrarcı politikalar izledi.

Netanyahu hükümeti, İsrail’in güvenliği için “tam, tartışmasız ve sınırsız caydırıcılığı” yeniden tesis etmek için İran’ın yönettiği ve vekil Husiler, Hizbullah, Suriye-Irak Şii milislerinden oluşan “direniş ekseni” ile hesaplaşmayı bir fırsat olarak gördü. Bu nedenle Lübnan’da Hizbullah’a karşı, Şii grubun liderliğini ortadan kaldırmayı hedefleyen şiddetli operasyonlar ile birlikte Lübnan topraklarına saldırıları başlattı. İran ise ortaklarının hamisiyle olan bağlarının gücüne olan inancını sarsma riski taşıyan bir tutumla hareketsiz kalamayacağına karar verdi. Bu seferki tepkisi bir öncekinden daha önemliydi ve İsrail’e daha ağır bir füze saldırısı ile cevap verdi. Özetle, çatışmanın bölgeselleşmesi tüm hızıyla devam ediyor ve İsrail, İran’ın son saldırılarına ağır bir karşılık vereceği öngörülüyor.

7 Ekim ve sonrasındaki sürecin sonuçları ekonomik, siyasi ve jeopolitik düzeylerde küresel olarak yankılanıyor. Bölgede savaş yayılıyor, sadece İsrail ve Gazze Şeridi’ni değil Batı Şeria, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ile İran’ı da farklı şekillerde etkiliyor. İsrail ile İran arasındaki doğrudan savaş durumu her şeyden önce eşi benzeri görülmemiş bir bölgesel savaş boyutunu kristalize ediyor. Ancak çatışmanın sonuçları bölgeyi aşmakta ve giderek küresel bir boyut kazanmakta.

Öncelikle, ekonomik düzeyde malların deniz taşımacılığının aksamasının ardından şu anda petrol piyasasında türbülansa tanık oluyoruz. Ama dahası da var: ABD başkanlık seçimleri üzerindeki potansiyel etkisi. Olası bir petrol türbülansı nedeniyle fiyatlarda yaşanacak yeni bir artış da başkan yardımcısı ve demokrat aday Kamala Harris’i zorlayıp başkan adayı Trump’a bir fayda sağlayabilir. Bununla birlikte savaşın büyümesi ihtimali ile birlikte İran-Rusya ve İran-Çin ilişkilerinin düzeyi de düşünüldüğünde savaşın küresel etkilerinin kaçınılmaz olacağı görülüyor.

7 EKİM SÜRECİNİN JEOPOLİTİK ETKİLERİ

İsrail ile İran arasındaki doğrudan gerginlik petrol piyasasını çalkantıya sürükledi ve fiyatlar yüzde 8 oranında artarak neredeyse son iki yılın en büyük haftalık artışını kaydetti. Bu durum, Orta Doğu’daki çatışmanın çok yönlü küresel iz düşümünün bariz bir örneği.

Petrol piyasasında derinleşen türbülans büyük ölçüde İran’ın füzelerine karşılık vereceğini açıklayan İsrail’in bir sonraki hamlesinin ne olacağına bağlı. İran petrol tesisleri ve nükleer tesisler, İran rejiminin lider kadrosu ile birlikte olası hedefler arasında yer alıyor. İsrail’in geçtiğimiz aylarda Yemen’in Hudeyde kentindeki petrol tesislerini vurmuş olması önemli bir emsal teşkil ediyor. Günde yaklaşık 1,5 milyon varil petrol ihraç eden İran, dünyanın en büyük ihracatçıları arasında yer almasa da İsrail’in bu yola başvurması hâlinde petrol fiyatlarının etkileneceği kuşkusuz. Tahran da Körfez enerji sektörünü sekteye uğratacak eylemlerle karşılık verebilir.

Petrol kargaşası, çatışmalardan etkilenen taşımacılık rotalarının, maliyetlerinin ve sigorta fiyatlarının değişmesine yol açarak ticaretin aksamasına sebep oluyor.

Bu ekonomik faktörler siyasi faktörlerle birlikte 5 Kasım’da yapılacak ABD başkanlık seçimlerinde önemli bir rol oynayabilir. Orta Doğu’daki çatışma ABD’li seçmenleri birincil derecede ilgilendiren konular arasında yer almasa da seçimi etkileyebilir. Yüksek benzin fiyatlarının potansiyel etkisi önemli. Seçimlere sadece bir ay kaldı ancak enerji fiyatlarının ABD vatandaşları arasında derin bir etki yarattığı ve satın alma gücü sorununun oylamanın merkezinde yer aldığı açık.

Geçtiğimiz günlerde Başkan Joe Biden’a, Netanyahu’nun Gazze’de ateşkes anlaşmasını geciktirerek ABD’deki oylamayı etkilemek isteyip istemediği sorulduğunda bunu göz ardı etmedi. “Bilmiyorum.” diye cevap verdi. Netanyahu, şüphesiz kampanyadan faydalanarak hesaplarını yapıyor ve muhtemelen tercih ettiği aday olan Cumhuriyetçi Donald Trump’ı desteklemek için bunları dahil etmek istiyor olabilir. İran’ın petrol tesislerine yapılacak bir saldırı ve bunun sonucunda fiyatların yükselmesi başkan yardımcısı Kamala Harris’in kariyeri için iyi bir hediye olmayacaktır.

Bunun yerine İsrail, İran’ın nükleer tesislerini vurmayı tercih ederse bunun jeopolitik yansımaları tedirgin edici bir bilinmeze dönüşecektir. Bu noktada, İran’ın kilit tesislerinin yüksek düzeyde korunan yer altı konumlarında olması ve bu bilginin bombardımanla ciddi bir gerilemeye yol açmayacak kadar yaygın olması muhtemeldir. Bunlar İran’ın bombaya yakın durmak yerine bombayı geliştirme isteğini artırabilir.

Bir diğer önemli yan etki ise Ukrayna’daki savaşa oluyor. ABD ve Rusya arasındaki jeopolitik mücadelenin bir yansıması olan Ukrayna Savaşı’nda diplomatik ve stratejik ilgi Orta Doğu’ya kayıyor. Avrupa’daki çatışmanın iki kilit oyuncusu olan ABD ve İran üzerindeki etkileri önemli. Birincisi Kiev’in başlıca askeri destekçisi, ikincisi ise Moskova için çok önemli bir destekçi. Orta Doğu’da bu yaşananlar Rusya için olumlu bir etki yaratıyor çünkü ABD’nin Ukrayna’ya verebileceği askeri malzeme ve ilginin bir kısmının İsrail’e gitmesi anlamına geliyor. Bu durum Rusya’nın avantajına görünüyor.

Bu savaş doğal olarak AB’yi de etkiliyor. Ukrayna’daki savaş AB’nin geleceği açısından hayati önem taşıyor. Orta Doğu’daki savaşın gidişatının Ukrayna Savaşı’nda Rusya lehine olası etkileri AB’yi düşündürüyor.

Çatışmanın dünyaya yansıtıldığı başka yollar da var. Bunlardan biri elbette Yemen’deki Husi hedeflerini bombalayan Washington’un doğrudan askeri müdahalesi. Şu anda bu müdahale çok sınırlı lakin İsrail ile İran arasındaki alışverişin gelişimine bağlı olarak artabilir.

Bu tırmanış aynı zamanda İran, Rusya, Çin ve Kuzey Kore gibi rejimler arasındaki yakınlaşmanın gerçek derecesini de test ediyor. Örneğin, Moskova ile Tahran arasındaki bağlantıları açığa çıkarmanın yanı sıra sınırları da ortaya çıkarabilir. Kremlin’in İsrail ile köprüleri atacak şekilde hareket etmekten kaçınacağı tahmin edilebilir. Bu durumun İran-Rusya ilişkilerine olumsuz yansımaları olacağı tahmin edilebilir.

Çin ise daha Orta Doğu’daki savaşta beklemede görünüyor. Pekin, son derece temkinli davranıyor. Zamanında Suudi-İran yakınlaşmasını desteklemişti ama asıl ara bulucu Umman’dı ve Çin bunu sadece onaylamıştı. Filistinli gruplar arasında bir yakınlaşmayı kolaylaştırmaya çalıştı. Çin, bölgede aktif bir şekilde hareket ediyor fakat bu süreci sakince izlediği görülüyor.

SONUÇ

Tarihten bu yana küresel ve bölgesel güçler ile devlet dışı aktörler bir aşamada Orta Doğu’daki jeopolitiğin gidişatını belirlemişlerdir. Orta Doğu’daki kırılmaların küresel ve bölgesel siyasete etkileri yoğun hissedilmiştir. 7 Ekim’in de etkilerinin küresel alanda sert olduğu görülmektedir. Küresel jeopolitik alanda ABD ve Çin arasında yaşandığı düşünülen ama birden fazla aktörün de bu sürecin içinde olduğu bir dönemden geçmekteyiz.

Günümüzde dünya polikriz (çoklu kriz) sürecini yaşıyor. Küresel ve bölgesel arenada yaşanan jeopolitik gelişmelerin siyasi, toplumsal ve ekonomik krizlerin ardı arkası kesilmemekte. Orta Doğu’nun yaşamakta olduğu son savaş da bu küresel jeopolitik mücadeleyi etkileyecek nitelikte görülüyor. Gazze’den Ukrayna’ya krizler ve savaşlar üst üste birikiyor.

Orta Doğu’daki savaş ABD için bir dış politika krizi olarak görülüyor. Avrupa için de savaş ayrıca bir iç politika krizi olarak da hissediliyor ve Avrupa ve dünyada Müslümanların sesi daha da fazla duyulur hâle geliyor. Olayın aslında bir insanlık krizi olduğu açıkça görülüyor.

Orta Doğu, tek kutuplu dünya taraftarları ile çok kutuplu dünya taraftarları arasındaki mücadelede tekrar önemli bir coğrafya olacağa benziyor. Tüm aktörler bölgede jeopolitik ve jeoekonomik çıkarlarını güvence altına almak için Orta Doğu’yu yakından takip ediyorlar. İsrail-Filistin konusu da küresel ve bölgesel aktörlerin dikkatlerini daha da artırmasına neden olmakta.

Özetle, Rusya-Ukrayna Savaşı sürerken, Orta Doğu ve Afrika, dünyanın jeopolitik süreçlerinin şekillendirilmesinde iddialı güçlerin esas mücadele ettiği önemli bir kavşak. Orta Doğu’da ciddi bir konuma sahip olanın, Afrika’ya da etkili olacağı açık. Bu nedenle son yıllarda küresel ve bölgesel aktörler Orta Doğu üzerinde Afrika için de jeopolitik rekabet içerisinde. Orta Doğu satrancında küresel ve bölgesel rekabet birçok aktörün katılımıyla sertleşecek gibi görünüyor. Bir yandan Batı ile Çin-Rusya, diğer yandan bölgesel aktörlerin kendi arasındaki mücadele, son süreçle daha da kızışacak görünüyor.

İsrail’de 7 Ekim ülkenin “11 Eylül anı” olarak nitelendirildi. ABD’nin 11 Eylül’ü sonrası dünya çok farklı bir sürece ve döneme evirilmişti. Şimdi de özelinde Orta Doğu ama genelinde tüm dünya farklı sürece doğru gidebilir. 7 Ekim’in ardından başta Avrupa ve ABD olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde dünyanın bir geçiş döneminde olduğu, karanlık ya da bilinmeyen bir çağa girdiğimiz ya da çoktan girmiş olduğumuz yönündeki fikirleri güçlendirdi. Jeopolitik rekabetin eskisinden daha da sert olacağı bir döneme doğru giriyoruz…”

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
    Özkaya Sigorta


    HIZLI YORUM YAP