DOLAR 34,4465 0.3%
EURO 36,3032 0.16%
ALTIN 2.836,840,10
BITCOIN 3121877-0.51319%
Antalya
18°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Şerefnur Kayhan

Şerefnur Kayhan

30 Kasım 2021 Salı

    Şerefnur Kayhan – Dengeler bozuldu

    Şerefnur Kayhan – Dengeler bozuldu
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    “Karanlığa küfredeceğine kalkıp bir mum da sen yak”

    ‘Konfüçyüs’

    ***

    Bu aralar anlayamadığım kadar çirkinleşti insanlar…

    Kavga etmekten, birbirlerine aşağılamaktan zevk alır oldular.

    Nedir bu öfke, neden böyle olduk…

    Evet; geçim sıkıntısı var, işsizlik var, maaşlar erimiş, para pul olmuş, insanlar aç….

    Çok da haklıyız…

    Ama çaresizlikler kavgayı, saygısızlığı öne çıkarmaz ki.

    Bizler Türk milleti olarak ne sıkıntılar çektik, ne savaşlar gördük…

    Her birinin üstesinden gelmedik mi?

    Süreç sıkıntılı da olsa elbette bu sıkıntıları da atlatacağız.

    Yardıma ihtiyacı olanların, işsizlerin, hastaların, yaşlıların, öğrencilerin….

    Kısacası, “komşu aç yatarken biz tok yatmayacağız…”

    İki tür insan vardır daima aç olan:

    – Birisi yedikçe hiç doymayan,

    diğeri

    -Yedikçe halen kendini aç hisseden…

    İşte bu aç olan insanları doğru değerlendirmek gerekiyor..

    Kimileri sabahları köy kahvaltısından paylaşım yaparken, (köy kahvaltısında Nutella hangi köyün adeti, salam sosis hangi köydeki kahvaltıda bulunuyor, krep-pankek hangi köyün sabah kahvaltısı bilemiyorum da) kimileri de “sabah çocuklarımıza ne yedireceğiz?” diye düşünüyor…

    Ne zaman, nerede, kimlere yardım edeceği konusunda vurdumduymazlığa düşüyoruz…

    Yazar O. Henry’nin bir sözü aklıma geliyor….

    “Adam açlıktan ölüyorsa; aşkmış, işmiş, aileymiş, dinmiş, sanatmış, bu vatansızmış hepsi boş laftır”

    Ne doğru söylemiş.

    Öyleyse aş ve iş imkanları yaratmak, insanları huzura kavuşturmak en doğrusu olacaktır.

    “Bu bizim görevimiz değil” diye yaklaşmadan, imkanı olanların bir ailenin elinden tutması bile bir başlangıç olabilir.

    Kendi kendimizi bitirmeden, nereden başlasak kârdır.

    Akli dengemizin bozulmaya başladığı şu zor günlerde önce kendimizi düşünerek, sağlıklı birer birey olarak, başkalarına da yardımcı olabiliriz.

    Ben şahsen bundan sonra tavsiye ederim.

    Olayları büyütmeden, kim ne demiş, kim ne yapmış demeden yaşamayı seçenlerdenim. Yoksa sıkıntılı günlerde kaybolup gitmeye hiç niyetim yok.

    Kendim iyi olursam iyilik yapabilirim, kötülükleri kovarım, iyi düşünürüm, iyi yaşar, iyi yaşatırım.

    Bazen saçma sapan konular, bazen ipe sapa gelmeyen olaylar yüzünde kırıyoruz, kırılıyoruz.

    Örnek mi?

    Bu hafta saçma sapan yaşadığım iki olaydan bahsedeceğim sizlere.

    Ne durumda olduğumuzun farkındalığını anlatmaya çalışacağım.

    İstanbul’a gitmek için bindiğim araçta üst dolaba laptopun bulunduğu çantamı, başucumdaki dolap dolu olduğu için yan taraftaki dolaba koydum.

    Daha sonra yan tarafları boş olmasına rağmen tam çantamın önüne sıkıştırılarak bir paket koyulmuş, doğal olarak yan tarafa alıp koydum.

    Koydum ama genç bir bayan kalkıp “onu oradan alamazsın, aldığın gibi yerine koy içerisinde çilek var” dedi.

    Ben de “Benim çantamda bilgisayarım, kırılacak şeyler var. Yan taraf boş, oraya koyalım. Üstelik çileğinizin suyu akabilir” dememle, “kendi üstündeki dolaba koy, al çantanı buradan” diye bağırması beni şaşırttı.

    “Görüyorsunuz dolu ama alayım, ayağımın altına koyarım” dedim.

    O sırada hostes hanım yanımıza geldi, onun paketini yan tarafa koydu..

    Benim çantam yerinde kaldı.

    Tabi sinirli hanım ona ses çıkaramadı.

    Bu kadar basit bir olayda bile sanki ona zarar vermişim gibi bağıran bu gencin kim bilir ne sıkıntısı var ki, kendinden yaşça büyük bir insana bağırma İhtiyacı duyuyor diye düşündüm.

    Daha sonra yanımda oturan kibar, saygılı bir anne oğul ile inip beraberce çıkışa giderken, taşıyıcı, elektrikli otobüslere binmek isteyen anneye, “Sizin yaşınız genç, çocuklu veya 65 yaş üstü binecek, kural bu” diye kabaca bağıran bir şahsa “Ayaklarım rahatsız” demesine rağmen “Binemezsiniz” diye bağıran, ardından “İsterseniz gidin, kime şikayet ederseniz edin” diye böbürlenerek insanlıktan nasibini almamış bir tiple karşılaştık.

    Bunu da bulunduğu yerin ağırlığı altında kendisini kral ilan eden bir şahsiyet olarak görmek gerekir.

    Muhatap olmak, fazlası ile kırıcı olacağından, yoluna devam eden anne oğul da tanımak da yolculuğumun artısı oldu.

    Türlü türlü insanlarla dolu olan yaşantımızda kendi kanımızı canımızı bile tanıyamadığımız bir dünyada yaşamak elbette çok zor.

    Elbette zararları olacaktır.

    “Fakir bebeğin içemediği sütü zenginin köpeği içiyorsa, bana adaletten bahsetmeyin” demiş Samuelson.

    “Acıkmaya görsünler, kralı da dilencisi de aynı iştahla yer” demiş Montaique.

    Öyleyse önce kendimizi sevelim ki bu sevgiyi karşımızdakilerle paylaşabilelim.

    Bu dünyayı sevgi kurtaracak.

    Sevgi, sağlık demek, saygı demek, akli dengenin yerinde olması demek, iyi düşünce demek, yaşamak demek, adalet demek, umut demek.

    Aşınız, işiniz, sevginiz, umudunuz hep yanımızda olsun…